10 Eylül 2012 Pazartesi

Olimpos

Geçen hafta okullar açılmadan önceki son haftayı değerlendirmek için Olimpos'a gittik. Daha önce adını, ağaç evleri falan çok duymuştum ama gitmek bu zamana kısmetmiş. Maalesef pek fotoğraf çekmedim, yanımda fotoğraf makinesi bile götürmemiştim. Cep telefonu ile çekilmiş tek tük foto var elimde.

Doğası hakkında zaten söylenecek söz yok, mükemmel. Tarihi kalıntılar da görsel olarak güzel ama vakit ayırıp gezecek kadar ilgimi çekmiyor genellikle.



Plaja ulaşmak için antik kentten geçmek gerekiyor, antik kente giriş de paralı, ya müze kart çıkartmak gerekiyor ya da müze kart çıkarmayıp da plajı kullanmak isteyenler için 10 giriş 7,5 TL'ye plaj kart veriyorlar. Denizi benim hoşuma gitti, temiz ve de dalgasız, çabuk derinleşiyor ve soğuk, ama plajı kum değil, taşlık. Denize derenin karıştığı noktada denizde yer yer buz gibi su hissediliyor. Plajın hemen dibinde derenin bir tarafında kayalık, diğer tarafında da çalılıklar gölgelik sağlıyor. Bizim olduğumuz gecelerde ay dolunaya yakındı, geceleri plaj yakamozla çok güzel oluyor, alkolünü alıp gelen epey insan oluyor. Gece belli bir saatten sonra jandarma gelip plajdan çıkılması için uyarıyor, çıkmazsanız Olimpos tarafını kapattıkları için Çıralı tarafından çıkmak gerekiyormuş. Bir gece bu yüzden Adrasan'a gittik, plajda oturduk ama soğuktu hava epey, fazla kalmadan geri döndük.

Olimpos'ta adı en çok bilinen mekan olan Kadirin ağaç evlerinde kaldık. Geceliği kişi başı 50 TL, sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil. Biraz derme çatma görüntüsü var, evler yine de güzel, duş ve ekstra ücretle klima imkanı var. Ama konfor arayanlar için değil. Ağaç tepelerinde olan evler olduğu gibi, yere ağaçtan inşa edilmiş evler de var. Bizim kaldığımız 2 katlı, her katta 4 odası olan bir evdi, yandakilerin konuşmaları hatta fısıltıları, üsttekilerin attıkları her adım duyuluyor, ama sonuçta böyle bir ortamda olduğunuzdan dert etmiyorsunuz pek. Dışarıda tavuklar hozorlar dolanıyor, daha güneş doğmadan ötmeye başlıyorlar. Kadirin ağaç evlerinden sahile kadar giden yaklaşık 2 km.lik yol boyunca daha pek çok ağaç ev, restoran, çay bahçesi, nargile cafe, market tarzı yerler var. Neyse ki tesislerin hiçbirisi beton değil, hepsi doğayla uyumlu görünüyordu. Açıkçası gelecek yıllarda gelirsem diğer ağaç evleri de denemek isterim.

Son gün bir de Patara plajına gittik, kumu güzel gerçekten ama deniz çok dalgalıydı, neredeyse sörf yapılacak dalga vardı, ona rağmen denizde keyifli vakit geçirdik. Patara'ya da giriş aynı şekilde ücretli, plaja araçla ulaşana kadar tarihi kalıntılar vardı ama uzaktan fotosunu çekmek dışından durmadık.


Kaş'a geri dönerken, yolda Kaputaş'ta durduk, giderken de yukarıdan bakmıştık ama aşağıya inince Patara'ya gittiğimize pişman olduk. Daha önce de bu yoldan geçişlerimde levhasını görmüştüm ama hiç durmamıştım. Tam bir virajda bir köprü var, dik kayalıkların bir tarafından dik merdivenler iniyor plaja. Yolda sağlı sollu arabalar durmuş oluyor zaten.





Kaputaş'ta sadece ayaklarımızı denize sokup Kaş'a geçtik.


Kaş'a daha önce de gelmiştim. Aslında epey kalabalık ama yine de sakin bir havası var.



Kaş'ta deniz kenarında balık yeyip akşamı edip biraz sokaklarında dolaştıktan sonra gece tekrar Olimpos'a döndük.

Asıl olay şu ki fırsat bulursam önümüzdeki sene, yoksa sonraki senelerde mutlaka, bu bölgedeki kahverengi tabelaların tamamını içeren bir gezi yapmayı düşünüyorum, büyük ihtimalle bisiklet, bir ihtimal arabayla.