28 Ağustos 2013 Çarşamba

Samsun - Bartın Turu 8. gün: Amasra - Bartın

Sabah halsiz bir şekilde bin bir güçlükle hazırlandım. Plaja inen dik rampayı çıkmam gerekiyordu ve susuzdum. Ben hazırlanırken birisi geldi, plajın baş tarafında kayıklar var, oradaymış, orada çeşme de varmış. Akılsızlık edip sadece yarım litrelik mataramı doldurdum ağırlık olmasın diye, sanki bir sürü gereksiz ağırlığım yokmuş gibi. Plajın rampasını bisiklet elimde yürüyerek çıktım, hem halsizdim hem de daha ısınmamışken dizleri zorlamayayım diye.

Amasra yakındır ya da yol üstünde bir yer bulurum nasılsa diye düşünmüştüm ama ne Amasra yakınmış, ne de Bartın'a kadar yol üstünde bir yer bulabildim. Bartın'a kadar bir tane bile benzinlik yok, çeşme ise sadece bir tane. Rampaları çık çık bitmedi. Bir de halsizlikten pedal basamıyorum. Yol üstünde minibüs bekleyen birine sordum su yok mu diye bulamazsın dedi ama arka taraftaki bahçeli evindeki kızına seslendi su getir diye. Sağolsun soğuk bir su getirdi, çok iyi geldi. Bu rampayı bitirince bir iniş geldi, o inişin altında bir köyün girişinde mataralarımı doldurdum. Sonrası çıkış, Amasra yol ayrımına geldim. Yukarıdan Amasra güzel görünüyordu ama orayı inip tekrar çıkması o haldeyken çok zor geldi.



Bir an önce Bartın'a ulaşayım, kalacak bir yer bulup bu gece dinleneyim diye düşündüm. Ertesi güne iyi hissedersem kendimi devam edecektim, yoksa Bartın'dan dönecektim.

Amasra yol ayrımından sonra bile hala çıkış var. Neye ki bir süre sonra iniş başladı. İnişe başlamadan arkaya koyduğum formayı önüme siper ettim rüzgar yememek için. Keşke ilk günden itibaren yapsaymışım bunu. Epey bir süre indim, bir yerde yol yapımı vardı, o hızla çamurlu yola girdim, önümde arabalar da vardı. çamurluklara rağmen bisikletin her yeri, heybeler, bacaklarım, ayakkabılarım vs. çamur oldu.

Yol yapımı bitti, yola devam edip ileride bir çeşme görünce durdum. Çamurdan dolayı zincir de kirlenmiş, pedal basarken hissediyorum. Çeşmede biraz kuruyemiş atıştırıp, elimi yüzümü yıkadım, su içtim ve zinciri olabildiğince temizledim, sonra peçeteyle ısaklığını alıp biraz biraz da kurumasını bekleyip yağladım. Bu haliyle çamurlu halinden daha iyidir en azından. Çeşme başında arabasını yıkayan birisi vardı, ona sordum, yolun bundan sonrası Bartın'a kadar düzmüş. Bartın'a vardım nihayet, yakın olmasına rağmen epey zor oldu benim için, bitkinlikten düz yolda bile pedalı zor çevirdim.



Bartın'ın girişinde karşıda bir PO vardı, oraya geçtim, önce bir tuvalete girdim, mide halen fena. Soğuk bir şeyler içtim. Benzinlikten çıkıp kavşağa kadar ters şeritten gidiyorken karşıdan iki bisikletli gördüm. İngilizlermiş, ayaküstü 2 dakika konuştuk, rotanın zorlu olduğunu söyledim sadece. Tam kavşakta karşılaştığımız için şehir merkezi girişini kaçırmışım. Biraz ileriden sorup geri döndün. Öğretmenevini sorarak ilerledim, önce yalı diye bir yere yönlendirdiler, o tarafa gidince buradaki artık hizmet vermiyor deyip başka bir yere yönlendirdiler. Dedikleri yere gidince orada konaklama hizmetinin olmadığını sadece yemek olduğunu, asıl öğretmenevinin tadilatta olduğunu söylediler. Oradan bir eleman kilim otel diye bir yeri önerdi, kilim oteli sorarken başka biri aba oteli önerdi. Aba otele doğru giderken 2 farklı otel gördüm, 2 yıldızlı, fiyat 50 TL dediler. Daha ucuza bakıyorum dedim, devam ederken tesadüfen kilim oteli buldum. 40 TL dedi ama giriş rezalet görünüyor, ayrıca bisikleti koyacak yerimiz yok deyince bu sefer bari hiç kalmayım deyip otogara yöneldim. Otogara doğru giderken sağda Gülce pansiyon diye bir yer gördüm, sıcak su, tv 30 TL deyince tamam dedim, bisikleti koyacak yer de var. Odaya çıktım, evdekilere haber verdim. Duş aldım, dinlendim, biraz uyumuşum. Sonra kalkıp bir çarşıya gideyim dedim. Aşağıdaki elemana iş bankası, internet cafe ve yemek yiyecek bir yer sordum. Caddenin sonunda köprüden geçip sola dönünce havuz başı diye bir yer tarif etti, o cadde üstünde banka da internet cafe de her şeyi bulabileceğimi söyledi.

İnternete girip geriye kalan rotalara bakmak istedim ama bilgisayar bir türlü istediğim gibi çalışmadı, siteye girdi ama haritayı getirmedi vs. Rotaların zorluklarına bakıp ona göre karar vereyim dedim, şayet bundan sonraki kısımlar daha kolaysa belki motivasyon olur diye, ama maalesef ulaşamadım istediğim yerlere, google driveda haritalar yüklüydü ama erişemedi, mapmyridea girdim ama harita kısmına geçemedi bir türlü. Ben de pes edip çıktım. Tavsiye üzerine Yayla restoranda bir şeyler yedim. Fiyat performans güzel, çeşitli ev yemekleri var. Moralim iyi olmadığı için ne Bartın'ı sevdim ne de tek bir kare fotoğraf çektim. Bartın küçük bir yer, tarihi yapılar var epeyce ama çok bakımsız göründü gözüme. Trafiği ise rezalet, gerçi bazı yollarında asfatlama çalışması vardı, ondan da olabilir. Pansiyona geri dönüp yattım, hava kararınca tekrar çıkarım diyordum ama bir ara uyanıp gözümü açtığımda saat gece yarısıydı. Yatmaya devam. Ama gece en az 3-4 defa tuvalete kalktım, midem halen kötü durumda. Belki Bartın'da bir gece daha kalıp dinlensem düzelebilirdim ama o anki psikolojiyle insan ne işim var turda bir an önce evime dönmek istiyorum diye düşünüyor.

Sabah 7:30'da Kamil Koç'un Ankara otobüsü vardı. 6:30 gibi kalktım. Eşyaları hazırlayıp çıktım pansiyondan. Otogar için en az 10 km. pedalladım. Önce otobüsün bagaja bisikleti yerleştirip sonra bileti aldım, dan dun etseler hiç bilet almadan ya başka firmaya bakacak ya da diğer seferi bekleyecektim. Neyse ki sorun çıkmadı. Ankara'ya kadar yaklaşık 4 saat çok rahat bir yolculuk geçti. Mola yerinde kola ve sarı leblebi yedim ishali bastırsın diye.

11:30 gibi AŞTİ'deydim, 12:30 Tokat Seyahat'ten biletimi alıp bekledim, otobüs yanaşınca yine bagaja yükledim. Muavin biraz dan dun etti oraya Turhal bagajı alacaktım diye ama yine sıkıntısız yüklemiş olduk, ayrıca bagajda bir sürü boş yer vardı daha. İyi ki hafta içi bir gün olmuş, hafta sonu otobüs de dolu olsa bunlar hiç almaz. Tokat'a gelene kadar midem epey zorladı beni ama akşam 7 gibi nihayet ulaştım Tokat'a. Eve geçmeden bir İsmail abinin dükkana uğradım,



bir çayını içip, 10 dk. kadar turdan konuşup eve geçtim, bu turda böylelikle bitmiş oldu.

Tokat'a eve gelince bisikletin km.si 1820 olmuş, tur başlangıcında 1273'dü, 547 km yapmışım.


İstanbul'a varabilseydim daha mutlu olacaktım ama Bartın'a kadar o yollarda, o rampalarda, o yükle, tek başına pedallamak da başarı diye düşünüyorum. Hastalanana kadar gayet de keyifliydi ayrıca, manzara harikaydı. Hastalanmasam yolun zorlu kısmını bitirmiştim, İstanbul'a varabileceğime şüphem yok. İleride bu rotayı arabayla yapabilirim. Geçen seneki turdan sonra bisikletimi değiştirmem gerektiğini anlamıştım, amortisör gereksizdi, hidrolik diskler gereksizdi. Bu turda bisikletimden gayet memnun kaldım, ama sadece bu kadar yüklü bir turda aynakol küçük dişlisini biraz daha küçültmem, rubleyi de 9'lu sisteme geçip 34'e çıkarmam gerektiğini anladım. Bu turda eczacı bir arkadaşın tavsiyesiyle Pharmaton diye bir vitamin kullandım, kullanmaya turdan 2 hafta önce başladım, turda da her gün 1 tane aldım, ama Romen bisikletçinin gıda takviyelerini görünce bu konu üzerinde biraz daha kafa yormak gerektiğini anladım. Diğer konu üşütmemek için uzun süre rampa çıkışından sonra biraz bekleyip teri atmak, sonrasında inişte de formanın içine ön tarafa rüzgarı kesecek gazete, tişört gibi bir şey koymak gerektiğini anladım. Forma her ne kadar teri çabuk dışarı veriyor olsa da rampa çıkışından sonra baktığımda sırılsıklam hale geliyor. Brooks sele bu turda sanırım tam bana uygun hale geldi. Hele bir de yolda terleyince, sele de o teri emip yumuşayınca daha da uygun oluyor, "selenin varlığını hissetmiyorsun" sözünü yaşadım gerçekten. Bir de aslında ne performans yapabilmemizin (yüklü halde ne performansı olacak gerçi) ne de yolun keyfini tam çıkarabilmemizin nedeni ikisini birden istemek sanırım. Romen eleman kaç km. yol yaptığından çok kaç mt. tırmanış yaptığını önemsiyordu. Biz tırmanışları çok önemsemeden rotaları hazırlamıştık, km. olarak çok uzundular. Turdan önce forumda uyarmışlardı aslında günlük rotalarınız çok uzun diye. Yani günlük olarak ciddi bir rota planlaması yapmak lazım, bunu yaparken toplam tırmanma, eğimler ve km. ye göre günlük rotaların çıkarılması, 2-3 günlük ciddi bir rotanın arkasına ya kısa bir mesafe ya da tamamen dinlenme koymak lazım. Ya da hiç rota, eğim vs karıştırmadan çıkıp sadece yönü belirleyip o yöne doğru pedallamak lazım, akşam şurada olmalıyım kaygısı gütmeden, istediğin yerde dinlenip, istediğin yerde yemeğini yapıp, istediğin yere kampını kurarak. Tabi bunun için ya süre kısıtı olmaması lazım ya da süre kısıtı varsa bile süre sonunda şurada olmalıyım kaygısı olmaması lazım. Biz ikisini birden yapmaya çalışınca ikisi de eksik kalıyor. Bir yandan keyfimize göre davranalım, bir yandan da akşama şurada olalım kaygısı güdüyoruz, ikisi de olmuyor. İlerleyen yıllardaki turlarda ya günlük rotaları daha güzel çıkaracak tecrübeye ya da kaygısız bir şekilde tur yapma olgunluğuna erişiriz umarım.

Samsun - Bartın Turu 7. gün: Cide - Amasra

Sabah 6:30 gibi kalktım, PO'ya gittim, telefonu şarja verip, elimi yüzümü yıkadım ve toparlanmaya başladım.


8 gibi çıktım yola, Cide'nin çıkışına doğru bir marketten yağ, salça ve garnitür aldım, yandaki kahvede de bisküvi çay yaptım, Pazar olduğu için simit poğaça bulamazsın dediler. Yola devam ediyorum, rampalar var ama dünkü kadar ağır değiller sanki, Kurucaşile 17 tabelası görüyorum.


Arkadaki dağlar epey heybetli görünüyordu, fotoğrafta o kadar değil ama


Ara ara durup böğürtlenlere dalıyorum


Koy çok güzel görünüyor, ismi de yazıyordu ama hatırlamıyorum şimdi, Cideyi anımsatıyordu ama Gidelos falan gibi bişeydi sanırım.


Yolda manzara yine çok güzel


Kurucaşile'ye gelmeden önce Kastamonu'yu geride bırakıp Bartın il sınırına giriyorum.


Kurucaşile'ye gelmeden yol kenarında bir çeşmede kafamı şampuanlayıp yıkıyorum. Dün hava kötüydü ve Cide'de denize girememiştim. Sonrasında devam ve Kurucaşile


Kurucaşile'de bir A-101'e girip fındık ezmesi, ton balığı vs. aldım. Kurucaşile'den çıktıktan sonra sağlam rampa yaptım. Bir köyden geçtikten sonra bir rampada çeşme bulu az ilerisinde gölgelikte garnitürlü bulgur pilavı yaptım, fena sayılmazdı. Sonrası yine sağlam rampa, rampa çıkmaktan kafayı yiyecektim artık. Bir de sağlam 180 derecelik dönüşler var, arabalar bile 1. vitese kadar düşüyor. Bir de asfalt güneşten erimiş, benim lastik iyice yola yapışıyor, bu kadar yükle rampa çıkması ekstra zor oluyor. İyi ki aynakolu değiştirmişim diyorum, yoksa bu rampaları imkanı yok çıkamazdım. Bu halde de çoğu rampada yol müsait olduğunca zikzak yaparak gidiyorum eğimi azaltmak için. Benim aynakolu 22'ye düşürüp, rubleyi 34'e çıkarmam lazım, o zaman ağır ağır da olsa her rampayı çıkarım.

Bu rampaların inişinde de deli gibi hızlanıyorum tabi ki, bir de bu kadar yük olunca. Viraj öncesinde epey hız kesiyorum, ona rağmen bazı virajlara hafif yatarak girmek gerekiyor. Aslında ön teker kilitlenme fobim olmasa daha hızlı inebilirim ama o engel oluyor :) Erimiş asfaltta hızlıyken frenlemek de kötü, dün arka teker epey bir kaydı, ön tekerin kaymasını düşünemiyorum.


Epey bir rampa çıktıktan sonra inişe geçtim sonunda, bir yerde tam bir virajda Küre Dağları Milli Parkı girişi vardı.


İnişe devam ettim, bir süre sonra yol düzleşti ve yol yapımı başladı. Bir köyün içinden geçtim, çıkışında karşıdan bir bisikletli geliyordu. Almanmış, 4,5 aydır yoldaymış. Almanya'dan başlamış, Gürcistan'a kadar gidip Ukrayna tarafından geri dönecekmiş, Karadeniz'i tam bir tur dönecek yani.


Yol yapımı devam etti bir süre, tünel açıyorlar.


Bu noktadan sonra yine tırmanış başladı, yol asfalt ama sürekli gidip gelen kamyonlardan dolayı her yer toz duman, ağaçların yaprakları bile griye dönmüş. Bir süre çıkıyorum, bir noktada kısa bir mola verip ekmeğe fındık ezmesi sürüp yiyorum enerji versin diye, oradan yola devam ama Amasra'ya varabilecek miyim bilmiyorum, çünkü tırmanış bitmedi bir türlü.

Dün Amasra çok kalabalık olur deyip Çakraz'ı tavsiye etmişlerdi, plajı güzeldir demişlerdi, ama bir de baktım Çakraz'ı çıkış tabelası, giriş ya yoktu ya da farketmemişim. İleride karşıdan gençler geliyor, Amasra'ya ne kadar var diyorum 20 km diyorlar, çok yahu diyorum, 15 o zaman diyorlar, bana yine çok geliyor, bunun yarısı tırmanış olsa bile hem güç olarak tükendim hem de güneş batmadan orada olmam zor. İleride sağda Bozköy plajı var çadır da kurabilirsin diyorlar, öyle olunca direk oraya iniyorum, plaja dik bir yokuş iniyor. Tam plaja indikten sonra "çadır kurmak yasaktır" yazısını gördüm. Mekandaki büfeye gidip durumu söyleyince tamam insanlar gidince kurabilirsin dediler, hatta mekan sahibi kartını da verdi, gece bir sorun olursa ararsın diye.


Denize girip çıktım, bisiklete bakan bir kaç kişiyle muhabbet ettik. Meğer Amasra bir sonraki koydaymış ve mesafe maksimum 10 km. imiş. Üstelik çoğu inişmiş ve sadece bir rampa varmış. Neyse dedim artık, kısmet, gece burası sakin olur hem, dinlenirim iyice bu gece. İnsanlar çekilirken mekanda çalışan bir genç geldi, İstanbulda çalışıyormuş normalde, buralıymış, yazın izine gelmiş, takılıyormuş öyle.

İnsanlar gidince plaja çadırımı kurdum, bisikletimi büfenin oraya sabit bir noktaya kilitledim, dişlerimi fırçalayıp yattım ama kendimi bir türlü iyi hissedemedim. Geceye doğru kadınlı erkekli bir grup geldi arabayla, müziğin sesini açtılar, müziğin sesinden rahatsız olmadım ama bir süre sonra hastalandığımı ve kusacağımı hissettim. Çadırdan kafamı çıkarıp kusmaya çalıştım. Beni görünce müzikten rahatsız olduğumu zannedip sesini kıstılar. Kusmam geçer gibi oldu tekrar çadıra girdim, sonra aniden geri geldi, çadırın fermuarını açmamla kusmam bir oldu. Ta öğlenki yediğim yemek duruyordu, sindirilmemiş. Büyük ihtimalle güneş altında ağır ağır rampaları çıkarken aşırı terlemem, hemen sonrasında rampaları hızlı bir şekilde inerken aşırı rüzgar yiyerek midemi üşüttüm. Bir ihtimal güneş çarpması, daha düşük bir ihtimal de yoldaki çeşmelerin birinden veya yediğim bir şeyden olması.

Midemde ne var ne yok çıkarttım, suyum da azdı, dışarı çıkıp tuvaletin olduğu tarafa gittim ağzımı yüzümü yıkamak için ama sular akmıyordu., çadıra dönüp peçeteyle sildim. Biraz su içtim, bir süre sonra suyu da geri çıkarttım, midem bir şey kabul etmiyordu. Moral olarak çökmüştüm, o ana kadar her şey iyiydi, tek pedallamama ve rampalara rağmen. Ama böyle bir durumda yanımda kimsenin olmaması, plajda da yardım edecek kimsenin olmaması psikolojimi bozdu epey. Sabahı zor ettim, pek uyuyamadım. Suyum yetmedi sabaha, susuz kaldım. O anda turu bırakıp dönmek istedim.

Bu gün 61 km yapmışım


6 saate yakın teker dönmüş


ortalama hız 10,31


maksimum hız 58


bisikletimin toplam km.si 1779


7. günün haritası


bugün toplam tırmanış (gain) mapmyride'a göre 1204 mt.

Samsun - Bartın Turu 6. gün: Doğanyurt - Cide

Sabah kalkıp bir denize girdim ama duşlar çalışmıyordu maalesef. Güneşin doğuşunu kaçırdım ama doğduktan sonra birkaç poz çektim.





Akşam ikram edilen poğaçalarla sanki yola çıkacak olan ben değilmişim gibi geniş geniş kahvaltımı yaptım.


Hazırlanıp 8:30 gibi kamp yerinden ayrıldım. Marketten öğlen için menemenlik malzeme, bulgur ve ekmek aldım. Marketteki eleman da epey ilgilendi, sohbet ettik. Doğanyurt'tan çıkmam 9'u buldu. Daha çıkar çıkmaz çok sert bir rampa başlıyor. Rampayı çıkarken Doğanyurt'u yukarıdan çektim.


Dün Doğanyurt'a indiğim yollar görünüyor.


O rampayı bitirip hafif inişe geçtikten sonra Cide tabelasını gördüm.


Yola devam. Bir köyün içinden geçerken gençler vardı, bir küçük çocuk hello diye geldi, merhaba dedim, büyükler Türk olduğumu anladı ama çocuk anlamadı where are you from diye sordu. Hala anlamadı heralde dedim, gülüştük, Gençlerle biraz muhabbet ettik. Yol üstünde tüm köylerle çoğunlukla 34 plaka görüyorum, bir de Alman plakası tabiki. Bu köylerin çoğunluğu İstanbul'a göç etmiş. Kışın pek kimse olmazmış, yazın izinlerinde gelir, fındık ya da bahçelerinde ne varsa artık toplarlarmış. 16 plaka da (Bursa) hatırda kalacak kadar görüyorum.



Rampanın arkasında rampa, rampa üstüne rampa, çık çık bitmiyor, rampa çıkmaktan deliricem nerdeyse :)


Arada sağ tarafa manzaraya bakıp rampayı unutmaya çalışıyorum.


Güzel bir çeşme başı bulup menemen yapmak istiyorum ama 30 km. olmasını bekliyorum, psikolojik olarak 30 olursa daha rahat edecem. 30 olmadan önce çok güzel gölgelik bir çeşme vardı ama durmadım, sonradan pişman oldum. 30 km. olduktan sonra ilk çeşme başında duracam diyorum, bir süre çeşme çıkmıyor. İlk çıkanda da su çok az akıyor ama neyse akıyor işte, neyse ki ufak bir söğüt ağacı da var, hemen gölgesine geçip başlıyorum menemeni yapmaya.


Yedikten sonra çeşmeye bakıyorum ki, demin azıcık akarken şimdi hiç akmıyor. Neyse deyip bulaşıkları çöp poşetine koyup arka bagaj lastiğine bağlıyorum. Bir süre sonra bir köyden geçerken bir çeşme başında yıkıyorum bulaşıkları.

Epey bir ilerledikten sonra yol yapımına denk geliyorum, yol yapımından sonra biraz iniş, sonra bitmek bilmeyen çıkışlar başlıyor. Çıkıştayken durup bir geriyi çekiyorum.



Çıkışlar bir türlü bitmek bilmiyor. Bir köyün içinden geçerken balkondan hello diye bağırıyorlar, ben de merhaba türküm diye bağırıyorum, cideye ne kadar kaldı ve bu son rampa mı diye soruyorum, 12 km var, bundan sonra bir rampa daha var diyorlar. O rampayı çıkarken son 200 mt. de bir transit pikap duruyor, at bisikleti kasaya götürelim diyor, ben de bisikleti atması zor olur diyip tutunuyorum ama sadece 200 mt. rampayı çıkınca bırakıyorum, adamlar durup at istersen bir rampa daha var diyorlar, ben de son rampa mı diye sordum, son deyince eyvallah o zaman çıkarım ben onu diyorum. Rampa aşağı sallıyorum, sonrasındaki düzlükte de son rampaya gelmenin heyecanıyla epey performanslı gidiyorum ama son rampa beni yine pişman ediyor, ağır ağır çıkıyorum.

Sonrası Cide'ye kadar iniş. Tabelayı görmeden önce Cide görünüyor, epey de büyük görünüyor, üstü siyah bulutlarla kaplı.


Biraz daha indikten sonra Cide tabelasını görüyorum. Akşam 7 gibi ulaştım sanırım.


Biraz daha indikten sonra manzaranın güzel olduğu bir yer var, orada bir kare daha alıyorum.


Sonrası yine Cide merkeze kadar sağlam iniş, indiğim bu yolu çıkmak istemezdim. Yol sahil kenarından gidiyor, bir kaç kişiye çadır için yer sorduğumda ileride PO var, onun karşısında çadıra izin veriyorlar diyorlar. İlerliyorum, hakikaten yaklaşık 500 mt. boyunca 20'den fazla çadır görüyorum. Cide'nin sahili de Karadenizin en uzun sahiliymiş sanırım, 10 km varmış. Tam PO'nun karşısına geçip bir yere çadırı kuruyorum yavaştan. O sırada 3 tane Alman motorcu geliyor, devasa motorları arka tarafta çelik bagajları var, lastikleri de dişli, her yola girebilirler o motorlarla. Bir tanesi BMW, birisi Honda, üçüncüye dikkat etmedim. Birisi kadın. Elemanlardan birisiyle muhabbet ediyoruz. Almanya'dan başlamışlar, Gürcistan'a kadar gideceklermiş sanırım, arada bir Van gölü falan da dedi.

Bu arada hava epey kapalıydı, deniz felaket dalgalı ve hava da rüzgarlıydı, bir arkadaş da facebookta sağanak geliyor dikkat et diye yorum yapmış, ben gece iyi yağacak diye korktum, damla bile düşmedi, ama gece çok rüzgarlıydı.

Yanlarına çadır kurduğum bir yaşlı amca geliyor Almanlarla konuştuğumu görünce, gelip kursunlar sıkıntı yok ama gece gürültü yapacaklarsa daha uzakta kursunlar diyor. Bu yaşlı amca, yanında bir yaşlı amca daha var, İstanbul'dan gelmişler, maratona hazırlanıyorlarmış, gece uykularını alıp gündüz antreman yapıyorlarmış. Bisikleti benzinliğin yanına kilitleyebilirsin dediler. PO'dan su, içecek vs. alıp, yemekle uğraşmayıp sadece ton balığı yeyip yatıyorum.

Bugün 75 km. yapmışım.


7 saat 15 dk teker dönmüş


ortalama hızım 10,38


maksimum hızım 55


bisikletim de toplam 1717 km olmuş


6. günün haritası


bugünkü toplam tırmanış (gain) mapmyride verisine göre 1255 mt.