28 Ağustos 2013 Çarşamba

Samsun - Bartın Turu 8. gün: Amasra - Bartın

Sabah halsiz bir şekilde bin bir güçlükle hazırlandım. Plaja inen dik rampayı çıkmam gerekiyordu ve susuzdum. Ben hazırlanırken birisi geldi, plajın baş tarafında kayıklar var, oradaymış, orada çeşme de varmış. Akılsızlık edip sadece yarım litrelik mataramı doldurdum ağırlık olmasın diye, sanki bir sürü gereksiz ağırlığım yokmuş gibi. Plajın rampasını bisiklet elimde yürüyerek çıktım, hem halsizdim hem de daha ısınmamışken dizleri zorlamayayım diye.

Amasra yakındır ya da yol üstünde bir yer bulurum nasılsa diye düşünmüştüm ama ne Amasra yakınmış, ne de Bartın'a kadar yol üstünde bir yer bulabildim. Bartın'a kadar bir tane bile benzinlik yok, çeşme ise sadece bir tane. Rampaları çık çık bitmedi. Bir de halsizlikten pedal basamıyorum. Yol üstünde minibüs bekleyen birine sordum su yok mu diye bulamazsın dedi ama arka taraftaki bahçeli evindeki kızına seslendi su getir diye. Sağolsun soğuk bir su getirdi, çok iyi geldi. Bu rampayı bitirince bir iniş geldi, o inişin altında bir köyün girişinde mataralarımı doldurdum. Sonrası çıkış, Amasra yol ayrımına geldim. Yukarıdan Amasra güzel görünüyordu ama orayı inip tekrar çıkması o haldeyken çok zor geldi.



Bir an önce Bartın'a ulaşayım, kalacak bir yer bulup bu gece dinleneyim diye düşündüm. Ertesi güne iyi hissedersem kendimi devam edecektim, yoksa Bartın'dan dönecektim.

Amasra yol ayrımından sonra bile hala çıkış var. Neye ki bir süre sonra iniş başladı. İnişe başlamadan arkaya koyduğum formayı önüme siper ettim rüzgar yememek için. Keşke ilk günden itibaren yapsaymışım bunu. Epey bir süre indim, bir yerde yol yapımı vardı, o hızla çamurlu yola girdim, önümde arabalar da vardı. çamurluklara rağmen bisikletin her yeri, heybeler, bacaklarım, ayakkabılarım vs. çamur oldu.

Yol yapımı bitti, yola devam edip ileride bir çeşme görünce durdum. Çamurdan dolayı zincir de kirlenmiş, pedal basarken hissediyorum. Çeşmede biraz kuruyemiş atıştırıp, elimi yüzümü yıkadım, su içtim ve zinciri olabildiğince temizledim, sonra peçeteyle ısaklığını alıp biraz biraz da kurumasını bekleyip yağladım. Bu haliyle çamurlu halinden daha iyidir en azından. Çeşme başında arabasını yıkayan birisi vardı, ona sordum, yolun bundan sonrası Bartın'a kadar düzmüş. Bartın'a vardım nihayet, yakın olmasına rağmen epey zor oldu benim için, bitkinlikten düz yolda bile pedalı zor çevirdim.



Bartın'ın girişinde karşıda bir PO vardı, oraya geçtim, önce bir tuvalete girdim, mide halen fena. Soğuk bir şeyler içtim. Benzinlikten çıkıp kavşağa kadar ters şeritten gidiyorken karşıdan iki bisikletli gördüm. İngilizlermiş, ayaküstü 2 dakika konuştuk, rotanın zorlu olduğunu söyledim sadece. Tam kavşakta karşılaştığımız için şehir merkezi girişini kaçırmışım. Biraz ileriden sorup geri döndün. Öğretmenevini sorarak ilerledim, önce yalı diye bir yere yönlendirdiler, o tarafa gidince buradaki artık hizmet vermiyor deyip başka bir yere yönlendirdiler. Dedikleri yere gidince orada konaklama hizmetinin olmadığını sadece yemek olduğunu, asıl öğretmenevinin tadilatta olduğunu söylediler. Oradan bir eleman kilim otel diye bir yeri önerdi, kilim oteli sorarken başka biri aba oteli önerdi. Aba otele doğru giderken 2 farklı otel gördüm, 2 yıldızlı, fiyat 50 TL dediler. Daha ucuza bakıyorum dedim, devam ederken tesadüfen kilim oteli buldum. 40 TL dedi ama giriş rezalet görünüyor, ayrıca bisikleti koyacak yerimiz yok deyince bu sefer bari hiç kalmayım deyip otogara yöneldim. Otogara doğru giderken sağda Gülce pansiyon diye bir yer gördüm, sıcak su, tv 30 TL deyince tamam dedim, bisikleti koyacak yer de var. Odaya çıktım, evdekilere haber verdim. Duş aldım, dinlendim, biraz uyumuşum. Sonra kalkıp bir çarşıya gideyim dedim. Aşağıdaki elemana iş bankası, internet cafe ve yemek yiyecek bir yer sordum. Caddenin sonunda köprüden geçip sola dönünce havuz başı diye bir yer tarif etti, o cadde üstünde banka da internet cafe de her şeyi bulabileceğimi söyledi.

İnternete girip geriye kalan rotalara bakmak istedim ama bilgisayar bir türlü istediğim gibi çalışmadı, siteye girdi ama haritayı getirmedi vs. Rotaların zorluklarına bakıp ona göre karar vereyim dedim, şayet bundan sonraki kısımlar daha kolaysa belki motivasyon olur diye, ama maalesef ulaşamadım istediğim yerlere, google driveda haritalar yüklüydü ama erişemedi, mapmyridea girdim ama harita kısmına geçemedi bir türlü. Ben de pes edip çıktım. Tavsiye üzerine Yayla restoranda bir şeyler yedim. Fiyat performans güzel, çeşitli ev yemekleri var. Moralim iyi olmadığı için ne Bartın'ı sevdim ne de tek bir kare fotoğraf çektim. Bartın küçük bir yer, tarihi yapılar var epeyce ama çok bakımsız göründü gözüme. Trafiği ise rezalet, gerçi bazı yollarında asfatlama çalışması vardı, ondan da olabilir. Pansiyona geri dönüp yattım, hava kararınca tekrar çıkarım diyordum ama bir ara uyanıp gözümü açtığımda saat gece yarısıydı. Yatmaya devam. Ama gece en az 3-4 defa tuvalete kalktım, midem halen kötü durumda. Belki Bartın'da bir gece daha kalıp dinlensem düzelebilirdim ama o anki psikolojiyle insan ne işim var turda bir an önce evime dönmek istiyorum diye düşünüyor.

Sabah 7:30'da Kamil Koç'un Ankara otobüsü vardı. 6:30 gibi kalktım. Eşyaları hazırlayıp çıktım pansiyondan. Otogar için en az 10 km. pedalladım. Önce otobüsün bagaja bisikleti yerleştirip sonra bileti aldım, dan dun etseler hiç bilet almadan ya başka firmaya bakacak ya da diğer seferi bekleyecektim. Neyse ki sorun çıkmadı. Ankara'ya kadar yaklaşık 4 saat çok rahat bir yolculuk geçti. Mola yerinde kola ve sarı leblebi yedim ishali bastırsın diye.

11:30 gibi AŞTİ'deydim, 12:30 Tokat Seyahat'ten biletimi alıp bekledim, otobüs yanaşınca yine bagaja yükledim. Muavin biraz dan dun etti oraya Turhal bagajı alacaktım diye ama yine sıkıntısız yüklemiş olduk, ayrıca bagajda bir sürü boş yer vardı daha. İyi ki hafta içi bir gün olmuş, hafta sonu otobüs de dolu olsa bunlar hiç almaz. Tokat'a gelene kadar midem epey zorladı beni ama akşam 7 gibi nihayet ulaştım Tokat'a. Eve geçmeden bir İsmail abinin dükkana uğradım,



bir çayını içip, 10 dk. kadar turdan konuşup eve geçtim, bu turda böylelikle bitmiş oldu.

Tokat'a eve gelince bisikletin km.si 1820 olmuş, tur başlangıcında 1273'dü, 547 km yapmışım.


İstanbul'a varabilseydim daha mutlu olacaktım ama Bartın'a kadar o yollarda, o rampalarda, o yükle, tek başına pedallamak da başarı diye düşünüyorum. Hastalanana kadar gayet de keyifliydi ayrıca, manzara harikaydı. Hastalanmasam yolun zorlu kısmını bitirmiştim, İstanbul'a varabileceğime şüphem yok. İleride bu rotayı arabayla yapabilirim. Geçen seneki turdan sonra bisikletimi değiştirmem gerektiğini anlamıştım, amortisör gereksizdi, hidrolik diskler gereksizdi. Bu turda bisikletimden gayet memnun kaldım, ama sadece bu kadar yüklü bir turda aynakol küçük dişlisini biraz daha küçültmem, rubleyi de 9'lu sisteme geçip 34'e çıkarmam gerektiğini anladım. Bu turda eczacı bir arkadaşın tavsiyesiyle Pharmaton diye bir vitamin kullandım, kullanmaya turdan 2 hafta önce başladım, turda da her gün 1 tane aldım, ama Romen bisikletçinin gıda takviyelerini görünce bu konu üzerinde biraz daha kafa yormak gerektiğini anladım. Diğer konu üşütmemek için uzun süre rampa çıkışından sonra biraz bekleyip teri atmak, sonrasında inişte de formanın içine ön tarafa rüzgarı kesecek gazete, tişört gibi bir şey koymak gerektiğini anladım. Forma her ne kadar teri çabuk dışarı veriyor olsa da rampa çıkışından sonra baktığımda sırılsıklam hale geliyor. Brooks sele bu turda sanırım tam bana uygun hale geldi. Hele bir de yolda terleyince, sele de o teri emip yumuşayınca daha da uygun oluyor, "selenin varlığını hissetmiyorsun" sözünü yaşadım gerçekten. Bir de aslında ne performans yapabilmemizin (yüklü halde ne performansı olacak gerçi) ne de yolun keyfini tam çıkarabilmemizin nedeni ikisini birden istemek sanırım. Romen eleman kaç km. yol yaptığından çok kaç mt. tırmanış yaptığını önemsiyordu. Biz tırmanışları çok önemsemeden rotaları hazırlamıştık, km. olarak çok uzundular. Turdan önce forumda uyarmışlardı aslında günlük rotalarınız çok uzun diye. Yani günlük olarak ciddi bir rota planlaması yapmak lazım, bunu yaparken toplam tırmanma, eğimler ve km. ye göre günlük rotaların çıkarılması, 2-3 günlük ciddi bir rotanın arkasına ya kısa bir mesafe ya da tamamen dinlenme koymak lazım. Ya da hiç rota, eğim vs karıştırmadan çıkıp sadece yönü belirleyip o yöne doğru pedallamak lazım, akşam şurada olmalıyım kaygısı gütmeden, istediğin yerde dinlenip, istediğin yerde yemeğini yapıp, istediğin yere kampını kurarak. Tabi bunun için ya süre kısıtı olmaması lazım ya da süre kısıtı varsa bile süre sonunda şurada olmalıyım kaygısı olmaması lazım. Biz ikisini birden yapmaya çalışınca ikisi de eksik kalıyor. Bir yandan keyfimize göre davranalım, bir yandan da akşama şurada olalım kaygısı güdüyoruz, ikisi de olmuyor. İlerleyen yıllardaki turlarda ya günlük rotaları daha güzel çıkaracak tecrübeye ya da kaygısız bir şekilde tur yapma olgunluğuna erişiriz umarım.

5 yorum:

Unknown dedi ki...

fazla söze gerek yok helal olsun tek başına biraz sıkıcı olmuştur ama geziniz çok süper olmuş ayaklarınıza sağlık

emre dedi ki...

ben de 2 kişi devam etmek isterdim ama şartlar tek devam etmeyi gerektirdi, sonra da turu erken bitirmeyi gerektirdi. Tek başıma da olsa zevkliydi, ilk tek başıma uzun mesafeli ve süreli turum oldu, ilk defa çadırda etrafımda tanıdık kimse olmadan tek başıma kaldım, her şeye rağmen hasta olana kadar keyifliydi.

fatih göktürk dedi ki...

"tükenmiş bir halde isen iki kilometre seni yer bitirir..."

Baştan sona takip ettim seni facebook tan..böyle bir tura hiç hazır olmamama rağmen keşke yanında olsaydım dedim..özellikle tek tabanca kaldıktan sonra.. sen keyiflenince keyiflendim..hastalanınca üzüldüm..Güzergahı tahmin edebiliyordum çünkü.. Yolda olmak zor ve bir o kadar da çekici..ama bir yudum suya muhtaç olmak anlatılır bir şey değil..çünkü gerze yolunda dediğin gibi ben de yaşadım..evet herşeye rağmen seni takip etmek , senle pedallamak gibiydi.. beslenme konusunda sağlam bir deneyim edinmişsin zaten fazla söze gerek yok..ama bence de basit bir kaç vitamin alımı ile olacak iş değil ..örneğin ben bir süredir universal ın çeşitli takviyelerini kullanıyorum ve gayet memnunum..evet kimileri bunu gereksiz bulabilir ancak günde 100 km üzeri ve elbette yol durumuna göre belki 10-20 km daha azı , sağlam bir beslenmesiz olmaz..ben bunu ilk samsun amasya yapınca anladım..çünkü bir şekilde ilk günkü 100 ve üzeri km'leri insan pedallıyabiliyor ama ya sonraki günler ??? beslenmen çok ama çok yetersiz kalmış bence dostum..özellikle yediğine içtiğine dikkat ettim çünkü..hatta bence hastalığının sebebi de bu olmuş..o kadar zayıf düşmüşsün ki, metabolizma buraya kadar demiş.. amma uzattım değil mi :) son söz olsun o zaman "kilometrelerce uzağımızdaydın ama bizleri heyecanlandırmayı fazlasıyla başardın" uzun yıllar bol rampalı pedalların olsun EMRE !!! (RAMPA İŞİ ŞAKA..)

emre dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
emre dedi ki...

çok teşekkür ederim abi güzel yorumun için. kilometrelerce uzaktan sizleri heyecanlandırabildiysem ne mutlu, ben de çok heyecanlıydım çünkü. beslenmemin çok zayıf kaldığına katılıyorum, bunun daha kolay hastalanmama neden olduğuna da katılıyorumama yine de bence hastalanmamın esas sebebi terli terli yediğim rüzgarlar, o konuda biraz daha dikkatli olsam üşümezdim ve evet beslenmem zayıf olsa bile istanbula kadar gidebilirdim sanırım. bu beslenmeyi önemsememek anlamına gelmiyor tabi ki, sonraki turlarımda beslenmeye daha fazla önem vereceğim.

Bir gün birlikte pedallamak dileğiyle, rampa da her ne kadar lanet ettirse de iyidir abi ya, her rampanın bir inişi oluyor ne de olsa :)