2 Ağustos 2012 Perşembe

Batum - Samsun Turu 3. gün: Çayeli - Of - Uzungöl

Sabah 6:30 gibi kalktık, hazırlık, toparlanma derken 8 gibi yola çıktık. 

  
Yola çıkıp daha biraz pedallamadan karşıdan gelen Ulusoy kornaya bastı, bizim Samsun'dan geldiğimiz otobüs, biz de kaptanı farkedip el salladık. 


  
Yolun karşısında ufak bir dinlenme tesisi gibi bir yerde kahvaltı yaptık (2 kişi 26 TL, ilk günlerdeki tecrübesizlik yüzünden yapılan savurganlığa bak), kahvaltının sonuna doğru bizim yönümüzde giden iki bisikletli gördük, hızla kahvaltıyı bitirip toparlanıp yetişmek için pedallıyoruz.



  
Rize tabelasını görüp de fotoğraf çekinmek için durduğumuzda arkamızdan geliyorlar. Onlar da kahvaltılık bir şeyler almak için durmuşlar, bizi görünce arkamızdan pedallamışlar. Birlikte fotoğraf çekiniyoruz. Kısa bir sohbet ediyoruz. Martje ve Frank; Hollandalılarmış. Yola devam edelim bir yerde oturup konuşuruz diyoruz. Öne düşüyorlar, tempoları gayet iyi, biz de onlardan geri kalmıyoruz.

   





Of'a gelmeden yolun karşısında bir kahvehanede oturup çay söyleyip sohbet ediyoruz. Frank ve Martje 2 yıldır dünya turundalarmış, başta Hollanda'dan başlayıp İstanbul'a kadar gelmişler, blogları da varmış http://richtingoost.nl/ richtingoost "direction east" anlamındaymış yani "doğu yönünde". Turlarını doğuya doğru planlamışlar ama sonrada Avustralya'dan başlayıp batı yönünde gitmeye karar vermişler. Martje'nin babası da Hollanda'dan pedallamaya başlamış, 5 Ağustos'ta İstanbul'da buluşacaklarmış. Ramazan hakkında da soru soruyorlar, ramazanda tura devam edecek misiniz, biz açık bir yer bulabilir miyiz, yemek yiyebilir miyiz tarzında. Restoranların büyük ihtimalle akşama kadar kapalı olacağını, ama marketlerin açık olacağını, bizim de tura devam edeceğimizi, insanların gözü önünde değil de biraz daha gizli yerlerde yerlerse sorun olmayacağını söyledik. e-mail, telefon gibi bilgilerimizi alıp veriyoruz. Onlar sahil yolundan batıya Samsun'a kadar gideceklerdi, biz ise bugün Uzungöl'e çıkacağımızdan Of'dan içeriye sapacaktık. Tamer'in Ünye'de bir arkadaşı vardı, onun ve Samsun'daki Yılmaz'ın numaralarını verdik, oralardan geçerken yardımcı olurlar diye.


Sonrasında Of'a kadar birlikte pedallayıp yol ayrımında vedalaşarak ayrıldık.


Of merkeze girip Tamer'in gözlüğünü yaptırdık, oradan Uzungöl'e doğru yola devam.




Daha yolun başında Çaykur'un fabrikası vardı, şimdiye kadarki tüm fabrikalar yolun karşısında olduğundan geçme imkanı olmamıştı ama bu sefer yanıbaşımızda olunca girdik. Bahçesine oturduk, gezi programları varmış, bekleyin dediler. Her gelene bir çay veriyorlar zaten, çayları da lezzetli gerçekten.


Beklerken işletme müdürlerinden biriyle muhabbet ettik, amca da konuşacak birilerini arıyormuş, önce nerden geliyorsunuz nereye gidiyorsunuz muhabbeti, sonra siyaset soslu bir muhabbet. İyi gidiyordu ama baktık uzayacak, bizim de daha tırmanacak çok yolumuz var, fabrika gezisini yarın dönüşe bırakalım diyerek müsade isteyip ayrıldık. Ayrıldığımızda saat 1:30-2 gibiydi sanırım.


Çaykara'ya kadar hafif, yer yer biraz artan eğimle tırmanışta bir sorun olmadı, bazı yerlerde ağır ağır da olsa rahat tırmandık. Tamer yine rampalarda ilerleyip gözden kayboluyordu.






Bu arada dün gece yıkadığımız t-shirt, tayt vs.yi geceden asmıştık ama deniz kenarında kurumamıştı sabaha kadar, kurusun diye bagajların üstüne astık.



Yol bir yerden sonra teke düştü.








Bu Petrol Ofisinde kısa bir süre duruyoruz, ben kuruyan taytımı giyiyorum.




Ve Çaykara tabelası


Çaykara'da ucuz ve doyurucu bir restoran soruyor Tamer. Tarif ettikleri yere gidiyoruz. Geçekten hem ucuz hem doyurucu hem de lezzetli bir yemek yiyoruz, pilav ve patlıcan musakka. 2 kişi 12 TL ödüyoruz, gezinin fiyat/performans açısından en iyi yemeği seçiyoruz. Çeşmelerinden akan su buz gibi, mataralarımızı da doldurup Uzungöl'e doğru tırmanmaya başlıyoruz.



Eğim başlarda iyi gidiyordu ama bir süre sonra artmaya başladı. Yer yer bisikletten inip yürüdük, biraz dinlenince tekrar bindik.


Bir köprüde hem dinleniyoruz, hem de durmuşken bir poz çekinelim diyoruz.











Bisikletler yüklü olduğundan Ayder'e göre daha fazla zorlanıyoruz. Son 10 km.ye geldiğimizde artık eğimin iyice arttığı bir yerde geçen pikap ya da kamyonetlere el etmeye başlıyoruz. Bir yandan da bisikletler elde tırmanmaya devam ediyoruz. En az 5-6 tane 61 plakalı boş geçmesine rağmen durmuyor.



Devam ederken 34 plakalı bir Amarok duruyor. Yüklü bisikletleri biraz uğraşarak pikaba yüklüyoruz. Biz de kasaya atlıyoruz. İyiki de binmişiz, bir süre sonra eğim çıldırmaya başlıyor, sona doğru da 2 tane 180 derecelik viraj var, kalan 10 km.yi 2 saatte ancak çıkarmışız. Bu şekilde Uzungöl'e geliyoruz.



Bisikletlerle gölün etrafında bir tur atıyoruz, arada fotoğraf çekinmeyi de ihmal etmiyoruz. Bu arada hafiften yağmur atıştırıyor. Yaylalara tırmanmanın en güzel yanı bu havalar. Aşağıda güneşten yanıyorduk buralarda hava kapalı, sisli, serin. Hatta sonraki günlerde sahil yolunda güneşten yanarken, keşke rampa tırmansaydık da serin olsaydı dedik.



Parke yoldan sonra stabilize, hatta ufak kaya parçalarının olduğu yollara giriyoruz.



Gölü arkamıza alıp fotoğraf çekiniyoruz.





Bir tur attıktan sonra inmek için saatin geç olduğunu düşünüyoruz, fakat hava da yağmurlu, gece yağmur artarsa açık alanda çadırda kalmak sıkıntılı olabilir. O yüzden girişte boş kamelyalar görmüştük, oraya bakalım diyoruz. Gidip oradaki elemanlarla konuşuyoruz, geçen sene piknikçilere kiralıyordum ama şimdi boş diyor, 2 kişi 10 TL'ye anlaşıyoruz. Çadırları kamelyaların içlerine kuruyoruz. Akşam yağmur hafifliyor, hava daha güzel oluyor. Biz de çadırları kurduktan sonra göl çevresini bir de yürüyerek turluyoruz. Birkaç uzun pozlama çalışması yapıyorum.



Göl etrafında dolaşırken, bir çift fotoğraflarını çekmemizi istiyor, çekiyoruz, aa siz şu bisikletliler değil misiniz diyorlar, siz de motorcularsınız sanırım diyoruz. Biz göl çevresinde bisikletle tur atarken onlar da motorlarıyla tur atıyorlardı. Ayak üstü kısa bir muhabbet ediyoruz, nerden geldik nereye gidiyoruz, onlar nereleri turladıklarını anlatıyorlar.

Sonra gölün kenarında bir mekana oturuyoruz. Menüde hem mıhlama hem kuymak var. Farkını soruyoruz, mıhlama tel peynir ile yapılıyormuş, kuymak da ise mısır unu kullanılıyormuş. Mıhlama bir de bol tereyağlı oluyor. Kuymak mıhlama kadar sünmüyor. Dün mıhlama yemiştik, bugün de kuymak deneyelim diyoruz. Tercihim daha ağır olsa da mıhlamadan yana. Yedikten sonra çadırlara gelip, hazırlanıp 10 gibi yatıyoruz.

Tur boyunca toplam km: 328,73
3. gün yapılan km: 82,39
Teker dönme süresi: 5 saat 14 dk.
Ortalama hız: 15,72




3. günün haritası

Hiç yorum yok: