5 Ağustos 2012 Pazar

Batum - Samsun Turu 7. gün: Fatsa - Samsun

Bugün turun son günü, rahatız diye düşünüyoruz hem de, nasıl olsa Samsun'a kadar düz yol.

Sabah 6 gibi kalkıp hafiften toparlanmaya başladım, Tamer'e seslendim bir ara. Toparlanırken istasyondaki görevliyle kısa muhabbetler, en son güneş kremi sürüyoruz, aklımız sonradan başımıza geliyor, dünkü yanıkların üstüne pek faydası olmayacak ama yine de koruduğu kadar korusun diyoruz. O sırada görevli karşıdan giden iki bisikletliyi gösteriyor. Frank ve Martje, sesleniyoruz, duruyorlar. Bizi gördüklerine şaşırıyorlar, normalde 1 gün gerilerinde olmamız gerekir. O gün Sümela'ya çıkmaktan vazgeçtiğimizi söylüyorum, birlikte pedallamaya başlıyoruz.



Ünye'den önce yol üstünde bir bakkaldan kahvaltılık bir şeyler alıyoruz, hemen yanında da fırın var, fırından da ekmek alıyoruz. Mekanın önünde masa ve tabureler var, isterseniz burayı kullanabilirsiniz diyorlar, orada yapıyoruz kahvaltımızı. Sonra yola devam. Ünye tabelası


Ünye'de hiç durmadan devam ediyoruz.




Ünye'nin çıkışında karşıda bir bisikletli seslendi. Durup karşıya geçtik, Amerikalı bir kadın, kocasıyla birlikte turdalarmış. Samsun'da bir Amerikalı'nın evinde 10 gün kalmışlar, sonrasında tekrar tura adapte olmanın zorluğundan bahsediyordu. Kocası biraz gerideymiş onu bekliyordu. 15 dk. kadar beklememize rağmen adam gelmedi, Frank isterseniz siz beklemeyin, biz yolda size yetişiriz dedi, biz karşıya geçtik. Frankler de umudu kesmiş olmalılar ki geldiler ama tam o sırada adam geldi, Franklar biz bir merhaba diyelim diyerek tekrar geçtiler biz yola devam ettik.



Terme tabelası


Tur boyunca bir kaç defa leylek yuvası ve yuvada leylek gördük ama hiç havada görmedim ben bu sene. Havada görmeden bu kadar dolaştıysam görsem dünya turuna çıkarım heralde.


Bugünkü yolu küçümsedik biraz ama güneşin yakıcılığı, dünkü üşütmeden dolayı biraz halsizlik derken ortalama hızımız yerlerde sürünüyor. Çarşamba civarıda yolun karşısında bir karpuzcu görüyoruz, hemen geçip orta boy bir karpuz bakıyoruz, ama karpuzların hepsi büyük, karpuzcu abi bakıp orta boy bir şey buluyor, o sırada bir zil sesi ile yola bakıyoruz, Frank ve Martje bizim bisikletleri görüp durmuşlar, görmeseler pas geçecekler, Samsun'da buluşuruz ancak. Bu arada yolda giderken çok dikkatliler, nerde ne var hemen görüyorlar. Uzun süredir yolda olmanın getirdiği bir şey sanırım. Hemen gelin diyoruz.


Karpuzcu abinin de arka tarafta bir kanepesi varmış, geçin diyor, geçiyoruz oraya. Karpuzu bir tepside getirip kesiyor, bir de dolaptan soğuk kavun çıkarıp kesiyor bu da benden diye. Öğlen sıcağında harika geliyor. Martje o sırada televizyonda bir Türk dizisine dalıyor, Türkçe bilmese de dizinin konusunu anlıyor genel olarak.


Kavun karpuz ortalama hızımızı yükseltiyor, Franklara yetişmekte zorlanıyorduk, şimdi onların temposunda ilerliyoruz, rüzgarlarından da faydalanıyoruz tabiki.



Eh, pek bir şey kalmamış.


Samsun'a 20 km. kala garip bir evin bahçesinde mola veriyoruz. Garip 2 bank var keresteden yapılma. Ev de banklar da normal boyutlarda değil. Ya burada yaşayanlar normalden fazla uzun, ya da ergonomiden haberleri yok diyoruz. Biz fındık, üzüm atıştırırken, Frank ekmeğe çikolatayı sürüp götürüyor. Sonra 15 dk. kadar uzanıyor banka. Biz de biraz dinlendikten sonra yola devam ediyoruz.


Ve nihayet Samsun'a geliyoruz. Benim bisikletimi tripod yapıp son tabela fotoğrafımızı da çekiniyoruz.


Sonrasında Samsun'un içine doğru girince Tamer bizi sahil yolundan Yılmaz'larla buluşacağımız yere doğru götürüyor. Biraz bekledikten sonra Yılmaz, Samet ve Egemen geliyorlar. Onlar da 5 Ağustos'ta Samsun'dan başlayıp Batum'a kadar gidecekler.


Bir mekana oturup bir şeyler içiyoruz önce, orada bu gece Tamer'in evde kalmaya karar veriyoruz, Frank ve Martje de, önce eve geçip duş alalım, biraz dinlenelim, oradan akşam yemeğine çıkarız diyoruz. Akşam bir de gösteri gibi bir şey varmış açık havada, duruma göre de ona bakarız diyoruz. Tamer ve Yılmaz önde basıyoruz pedallara.

Atakum sahil'den eve doğru geçerken iki İsviçre'li bisikletçiye rastlıyoruz, Thomas ve Daniel. Onlar da İsviçre'den başlayıp gelmişler, Gürcistan'a geçmeyi düşünüyorlarmış. İstanbul'dan Samsun'a 7 günde gelmişler.




Dünya turcuları kendi aralarında muhabbet ediyolar ayak üstü. Frank ve Martje Samsun'dan sonra İstanbul'a devam edecekler ama Batı Karadeniz sahil yolu ile aşağı yol (Merzifon, Bolu) arasında kararsızlar, Thomas ve Daniel'e danışıyorlar. Bize de sorduklarında aynı şeyi dedik. Hızlı gitmek istiyorsanız aşağı yol, deniz kenarında daha çok manzara görerek gitmek istiyorsanız sahil yolu, ama sahil yolu çok iniş çıkışlı ve virajlıdır diye.

Thomas ve Daniel'de Atakum'da couchsurfing'den buldukları birinde kalacaklarmış, adresi gösteriyorlar, bir süre onlarla pedallıyoruz, sonra Yılmaz İsviçrelileri götürmek için ayrılıyor, akşam görüşmek üzere sözleşiyoruz. Biz de Tamer'in eve devam ediyoruz. Duş faslından sonra dışarı çıkıyoruz, kebap ya da pide olabilir diyorlar yemek için, bir mekanda yemek yedikten sonra Atakum'daki etkinlik yerine gidiyoruz. Tamer bir arkadaşıyla görüşmek üzere bizden ayrılıyor, sonra haberleşiriz diyoruz.

Biz etkinliğin olduğu yere geliyoruz. Ramazan münasebetiyle yapılan bir şeymiş, faslı şahane diye, ramazana özgü ilahi vs. şeylerle operayı birleştirmişler sanırım. Önünde Samsun'daki bisikletliler de toplanmışlardı.


Franklar da Thomaslar da burda bira var mıdır diyorlar, yoktur diyoruz, Thomas iyi ben biranın ucuz olduğu bir yer öğrendim diyor, yürüyerek Olimpiyat diye bir mekana gidiyoruz. Sonradan Tamer ve arkadaşı da geliyor, bizim için de turun kutlaması oluyor böylece.


Son gün olduğundan ve turu bitirmiş olmanın heyecanı, mutluluğu vs. olduğundan km. verilerini kaydetmemişim, ama yapılan toplam km. turun başında 2012 idi, tur sonunda 2822.

Tur boyunca toplam km: 810
7. gün yapılan km: 125


7. günün haritası


İlk uzun süreli turumuzda 7 günde 800 km. yaptık, 1 haftada doğu Karadeniz'i geçtik, üstelik Ayder ve Uzungöl'e çıkarak. Dünya turu yapanlarla tanıştık, tecrübemiz arttı. Daha uzun süreli ve kilometreli turlar için kendime güvenim geldi. Ekipmanın önemini anladım, 7 günlük turun bile ekipmanlar ve insan bedeni üzerindeki yıpratıcı etkisini gördüm. Eldivenler, t-shirtler terden leş gibi oldu mesela, üst kısımları terin buharlaşmasından tuz oldu tamamen, elcikler 1 yılda yıpranmadığı kadar yıprandı. Daha uzun bir turda ekipmanların daha iyi olmasına, yedeklerinin olmasına, terleme sonrası kıyafet değişimi gibi hususlara daha dikkat etmek gerektiğini gördüm, yoksa insan çok kolay hasta olabiliyor.

Dünya turuna çıkanların hemen hemen hepsinde sabit maşa, v fren, Brooks sele, Schwalbe Marathon Plus lastikler gördük. Bunlar önemli demek ki, biz de açıkçası turun %95'inde maşayı kilitli kullandık, sabit maşa daha iyi bir tercih olabilir. Hidrolik frenlerimden çok memnunum, frenleme, dozajlama çok iyi, tek parmakla bile idare edilebiliyor ama başına bir şey gelse tur esnasında tamiri imkansız, daha uzun süreli bir tur için kesinlikle v frenli bir bisiklet gerektiğini düşünüyorum. Yani uzun veya orta vadede daha uzun bir tura çıkmadan önce bisikletimi ve/veya bazı komponentlerini değiştirsem iyi olacak.

Hiç yorum yok: